MADDE BAĞIMLILIĞI
Madde kullanım bozukluğu, DSM-5’e göre kişinin kullandığı maddeye ilişkin kontrolünü kaybetmesi, madde kullanımının zararlı sonuçlarına rağmen devam etmesi ve klinik olarak belirgin sıkıntı ya da bozulmaya yol açmasıyla tanımlanır. Bu bozukluk, yalnızca fiziksel bir bağımlılıktan ibaret değildir; psikolojik, davranışsal ve nörobiyolojik düzeyde karmaşık bir örüntü oluşturur.
Kişi genellikle madde kullanımına merak, rahatlama, sosyal uyum ya da anlık keyif amacıyla başlar. Ancak zamanla bu kullanım, bir içsel düzenleme stratejisine dönüşebilir. Yani kişi artık maddeyi keyif almak için değil; kaygıyı azaltmak, duygusal acıyı bastırmak ya da travmatik anılardan kaçmak için kullanır.
Nörobiyolojik Süreç: Ödül Sistemi ve Dopamin
Madde bağımlılığı, dopaminerjik ödül sistemi üzerinden işler.
- Bağımlılık yapan maddeler (örneğin kokain, alkol, esrar, opioidler), dopamin salınımını olağandışı seviyelere çıkarır.
- Bu aşırı dopamin salınımı, beyinde “ödül” hissi yaratır.
- Zamanla bu yapay haz, doğal ödüllerin (örneğin yemek, sosyal ilişkiler, başarı) etkisini gölgeler.
- Tolerans gelişir: Aynı etki için daha yüksek doz gerekir.
- Beyin, madde olmadan dopamin salınımını sağlayamaz hale gelir.
- Bu da yoksunluk belirtilerini ve zorlantılı kullanım döngüsünü başlatır.
Nörobiyolojik olarak kişi, maddeye sadece istek (craving) duymakla kalmaz; aynı zamanda madde olmadan duygusal regülasyonu sağlayamaz hale gelir.
Psikodinamik ve Davranışsal Açıdan Bağımlılık
Bağımlılık, sadece beyin kimyasına indirgenemez. Kişinin geçmiş deneyimleri, bağlanma stili, başa çıkma becerileri ve travmatik yaşantıları da bu sürecin önemli birer parçasıdır.
Risk faktörleri:
- Travma: Özellikle erken çocukluk travmaları, maddenin bir “anestezi” olarak işlev kazanmasına yol açabilir.
- Duygusal ihmal: Görülmemiş, duyulmamış çocuklar ilerleyen yaşlarda duygularını bastırmak için maddeye yönelebilir.
- Bağlanma problemleri: Güvensiz bağlanan bireylerde madde, eksik olan duygusal düzenlemeyi sağlar.
- Genetik yatkınlık: Ailede bağımlılık öyküsü olan bireylerde risk artar.
- Eş tanılı psikopatolojiler: Özellikle depresyon, anksiyete bozuklukları, dikkat eksikliği ve borderline kişilik örüntüsü bağımlılık riskini artırır.
Madde bu bağlamda bir “kaçış yolu” olarak değil, kişinin bilinçsizce geliştirdiği bir “korunma stratejisi” olarak işlev görür.
Danışanlar çoğunlukla ambivalans (ikili duygu hali) yaşar. Bir yandan bırakmak isterken, diğer yandan maddeyi bir destek gibi görebilirler.
Sıkça duyulan ifadeler:
- “Onsuz hayatın altından kalkamam.”
- “Beni sadece madde sakinleştiriyor.”
- “Aslında zararını biliyorum ama bırakınca kendimi boşlukta hissediyorum.”
- “Kendimi başka türlü durduramıyorum.”
Bu cümleler bize bağımlılığın rasyonel değil; duygusal bir ihtiyaç üzerinden işlediğini gösterir.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)
- Madde kullanımını sürdüren bilişsel çarpıtmalar çalışılır.
- “Onsuz baş edemem” → “Zorlandığımda yardım alabilirim.”
- “Bu kez farklı olacak” → “Geçmiş deneyimlerim bana ne söylüyor?”
- Tetikleyiciler belirlenir, alternatif başa çıkma becerileri geliştirilir.
- Relaps önleme stratejileri üzerinde durulur.
EMDR Terapisi
- Madde kullanımına neden olan travmatik anılar EMDR protokolüyle işlenebilir.
- “Kullanmasaydım çıldırırdım” gibi inançlara bağlanmış anılar nötrlenerek kişi özgürleşir.
- EMDR, özellikle geçmişteki reddedilme, aşağılama, değersizlik hissi içeren anılarla etkili çalışır.
Motivasyonel Görüşme
- Değişim isteği az ya da belirsiz olan bireylerde içsel motivasyon ortaya çıkarılır.
- “Neden bırakmak istiyorum?” ve “Neden zorlanıyorum?” soruları güvenli ortamda ele alınır.
- Yargıdan uzak, işbirlikçi bir dil kullanılır. Danışanın ajansı (karar verici gücü) desteklenir.
Klinik Not: Bağımlılık Bir Spektrumdur
Madde kullanım bozuklukları şiddet düzeyine göre hafif, orta ve şiddetli olarak sınıflandırılır.
DSM-5’e göre aşağıdaki 11 ölçütten en az 2 tanesinin son 12 ay içinde görülmesi “madde kullanım bozukluğu” tanısı için yeterlidir:
- Kontrol kaybı
- Kullanım süresinin artması
- Bırakma çabalarında başarısızlık
- Aşırı zaman harcama
- İstek duyma (craving)
- Sorumlulukları aksatma
- Sosyal sorunlara rağmen kullanma
- Keyifli aktivitelerden vazgeçme
- Tehlikeli durumlarda kullanma
- Fiziksel/psikolojik zararına rağmen devam etme
- Tolerans ve yoksunluk
Bu ölçütlerin terapist tarafından dikkatle değerlendirilmesi gerekir.
Madde bağımlılığı yalnızca bir “bırakma hedefi” değil, kişinin kendini yeniden yapılandırma sürecidir. Maddeyi bıraktıktan sonra kişinin duygularıyla, geçmişiyle, bedenle ve ilişkilerle yeniden temas etmesi gerekir.
Çünkü iyileşmek, yalnızca bir maddeyi değil, kendine yabancılaştığın bir yaşam biçimini bırakmaktır.
Ve terapi bu noktada, sadece bırakmaya değil; yeniden inşa etmeye odaklanır.
Bir yanıt yazın