Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)
Travmatik bir olay yaşandıktan sonra her insanın etkilenme biçimi farklıdır. Bazı kişiler yaşadıklarını zamanla zihninde ve bedeninde işlemleyebilirken, bazıları için travmanın etkisi geçmez; olay bitmiş olsa bile içsel olarak hâlâ devam ediyormuş gibi hissedilebilir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), kişinin yaşadığı travmatik deneyimin ardından, güvenlik duygusunun sarsılması ve bu deneyimin izlerinin günlük yaşamı etkilemeye devam etmesiyle ortaya çıkan bir durumdur.
TSSB’de asıl zorlayıcı olan, travmanın geçmişte kalmış olmasına rağmen zihnin ve bedenin hâlâ “tehlike var” sinyali vermesidir. Kişi istemeden hatırlar, kaçınır, tetiklenir ve çoğu zaman bunu neden yaşadığını anlamakta zorlanır.
Travma Nedir?
Travma, kişinin baş etme kapasitesini aşan, yoğun korku, çaresizlik ya da dehşet duygusu yaratan yaşantılar olarak tanımlanabilir. Bu yaşantılar herkes için aynı etkiyi yaratmaz; travmanın kendisinden çok, kişinin o an yaşadığı öznel deneyim belirleyicidir.
Travmatik yaşantılar arasında;
- Fiziksel ya da duygusal şiddet
- Cinsel travmalar
- Kazalar, doğal afetler
- Ani kayıplar
- Çocukluk döneminde yaşanan ihmal veya istismar
- Yoğun tehdit altında kalma yer alabilir. Bazı travmalar tek bir olayla sınırlıyken, bazıları uzun süreli ve tekrarlayıcı olabilir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Görülen Belirtiler
TSSB belirtileri genellikle dört ana alanda kendini gösterir:
Yeniden yaşantılama:
Kişi travmatik olayı istemeden hatırlayabilir, kabuslar görebilir ya da tetikleyici bir uyaranla olayı yeniden yaşıyormuş gibi hissedebilir.
Kaçınma:
Travmayı hatırlatan kişilerden, yerlerden, konuşmalardan ya da duygulardan uzak durma eğilimi gelişebilir.
Aşırı uyarılmışlık:
Sürekli tetikte olma hali, irkilme, uyku sorunları, öfke patlamaları ya da yoğun huzursuzluk görülebilir.
Düşünce ve duygularda değişim:
Suçluluk, utanç, değersizlik hissi, geleceğe dair umutsuzluk ya da kendine ve dünyaya bakışta belirgin değişimler ortaya çıkabilir.
Bu belirtiler kişinin işlevselliğini ve yaşam kalitesini etkilemeye başladığında TSSB’den söz edilebilir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu Neden Devam Eder?
Travmatik yaşantılar sırasında beden ve zihin hayatta kalmaya odaklanır. Bu nedenle yaşananlar her zaman “normal anılar” gibi işlenemez. Travma sonrası zihin, olayı geçmişte bırakmakta zorlanabilir ve tehlike geçmiş olsa bile alarm sistemini kapatamaz.
Bu durum kişinin “neden hâlâ etkileniyorum?” diye kendini suçlamasına yol açabilir. Oysa TSSB bir zayıflık değil; bedenin ve zihnin aşırı yüklenmeye verdiği bir tepkidir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Terapi
TSSB’de terapi süreci, kişinin travmatik yaşantıyla kurduğu ilişkiyi güvenli bir şekilde ele almayı hedefler. Amaç, travmayı unutmak değil; onun kişinin yaşamını yönetmediği bir noktaya taşınmasını sağlamaktır.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), travma sonrası gelişen olumsuz düşüncelerin, suçluluk ve tehdit algılarının fark edilmesine yardımcı olur. Kişi, yaşanan olayla ilgili kendine yüklediği anlamları ve bugünkü yaşamını nasıl etkilediğini keşfedebilir.
EMDR terapisi, travmatik anıların beyinde işlenmesine destek olan, TSSB’de yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. EMDR ile kişi, travmatik anıya eşlik eden yoğun duygusal ve bedensel yüklerin azalmasını deneyimleyebilir. Bu süreçte travma, geçmişte yaşanmış bir anı olarak yerini almaya başlayabilir.
Terapi süreci, kişinin hızına ve güven duygusuna göre ilerler. Travmayla çalışmak acele edilen bir alan değildir; güvenli bir ilişki zemini esastır.
Travma ile Yaşamak Zorunda Değilsiniz
Travma sonrası stres bozukluğu yaşayan birçok kişi, yaşadıklarını uzun süre tek başına taşımaya çalışır. “Üzerinden zaman geçti”, “daha kötüsünü yaşayanlar var” gibi düşünceler, kişinin kendini susturmasına neden olabilir. Oysa travmanın etkisi zamanla kendiliğinden geçmeyebilir.
Terapi, kişinin travmanın gölgesinde değil; kendi yaşamının merkezinde yer alabildiği bir alan açmayı hedefler.
Travma Sonrası Stres Bozukluğunda İyileşme Mümkün mü?
Travma sonrası stres bozukluğu, kişinin yaşamının kalıcı bir parçası olmak zorunda değildir. Travmanın etkileri derin olabilir; ancak bu, değişimin mümkün olmadığı anlamına gelmez. Güvenli bir terapötik süreçte, kişi yaşadığı deneyimi kendi sınırları içinde ele almayı ve onun bugünkü yaşamını belirlemesine izin vermemeyi öğrenebilir.
İyileşme, travmayı yok saymak ya da unutmak değildir. Daha çok, yaşananların zihinde ve bedende yarattığı yükün azalması, tetiklenmelerle baş edebilme kapasitesinin artması ve kişinin kendini yeniden güvende hissedebilmesidir. Zamanla travma, bugünü yöneten bir tehdit olmaktan çıkarak geçmişte yaşanmış bir deneyim haline gelebilir.
Her iyileşme süreci kişiye özgüdür ve kendi hızında ilerler. Önemli olan, bu sürecin mümkün olduğunu bilmek ve kişinin yalnız olmadığını hissedebilmesidir.
Bir yanıt yazın