YEME BOZUKLUKLARI
Yeme bozuklukları çoğu zaman dışarıdan görünmez. Yalnızca iştah, kilo ya da diyetle ilgili sanılır. Oysa yeme bozukluğu, çoğunlukla kişinin kendilik algısıyla, duygularını düzenleme biçimiyle, hatta sevgi ve onay alma ihtiyacıyla doğrudan ilgilidir. Beden burada yalnızca bir sahnedir. Asıl oyun zihinde ve duygularda oynanır.
Kimi zaman kişi kendini aç bırakarak kontrol etmeye çalışır. Kimi zaman yemek yerken sanki kısa süreliğine acısı hafifliyormuş gibi hisseder. Ama her defasında aynı duygular yeniden gelir: suçluluk, utanç, pişmanlık ve bazen de kendine öfke.
Danışanlar çoğu zaman terapiye geç gelir. Çünkü utanırlar. “İrade eksikliği” olarak görürler. “Bunu bile kontrol edemiyorsam ben kimim?” gibi acımasız bir iç sesle yaşarlar. Ama gerçek şu ki, yeme bozuklukları bir tercih değil; içsel acının ifadesidir.
Bedenin Taşıdığı Anlam
Yeme bozukluğu yaşayan kişi için beden, yalnızca fiziksel bir varlık değildir. O beden sevilip sevilmeyeceğini belirler. Kabul görüp görmeyeceğini, başarılı olup olamayacağını, hatta bazen “değerli olup olmadığını” simgeler. Birçok kişi için zayıf olmak, güçlü ve kontrollü olmaktır. Ya da kilo almak “zayıf karakter”, “tembellik” gibi algılanır. Bu inançlar çoğu zaman farkında olmadan içselleştirilmiştir.
Kültürel olarak da bedenin taşıdığı anlam fazlasıyla yüklüdür. Kadın bedeninden beklenenler, erkek bedeninden beklenenler; medya, aile, çevre tarafından sürekli beslenir. Sosyal medya filtreli bedenleri gösterir. Gerçek bedene yer kalmaz. Ve kişi ister istemez kendini eksik, çirkin, başarısız, kontrolsüz hissetmeye başlar.
Yeme bozukluğu yaşayan bireyler genellikle bu cümlelerle gelir:
- “Yediğimde rahatlıyorum ama sonra kendimden tiksiniyorum.”
- “Yemediğimde güçlü hissediyorum. Açlık bana güç veriyor.”
- “Durduramıyorum. Sanki biri içimde yemem için bastırıyor.”
- “Kustuktan sonra rahatlıyorum ama sonra ağlamak istiyorum.”
- “Zayıflarsam her şey yoluna girecek gibi geliyor.”
Bu cümleler bize bir şey gösterir: Yeme davranışı sadece bir davranış değil, duygusal bir düzenleme aracıdır. Yemek, bir ilaç gibidir. Bazen uyuşturur, bazen ceza olur, bazen kaçış olur.
Türlerine Göre Yeme Bozuklukları
🥄 Anoreksiya Nervoza
Kişi, çok zayıf olsa bile kendini aynada kilolu görür. Kilo alma korkusu yaşamı kontrol eder. Yemek kaloriye, kilo hayatın merkezine dönüşür. Her lokma bir tehdit gibi hissedilir.
Genellikle başarı odaklı, mükemmeliyetçi, aşırı kontrolcü kişilik yapılarında görülür. Danışanlar genellikle çocuklukta övgüyle değil başarıyla sevilmiş, duygularını bastırmış kişilerdir.
🌀 Bulimia Nervoza
Yemek yeme nöbetleri ve ardından gelen telafi davranışları (kusma, aşırı egzersiz, aç kalma) ile kendini gösterir. Kişi yemekle kısa süreli rahatlama yaşar, ardından yoğun suçlulukla cezalandırıcı davranışlara yönelir.
İki uç arasında gidip gelen bu döngü, aslında duygularla başa çıkma biçimidir. Bulimia’da görülen en güçlü duygu utançtır.
Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu
Kişi, açlık hissetmediği halde yoğun yeme atakları yaşar. Ardından pişmanlık, utanma, sosyal izolasyon başlar. Ancak bulimiadan farklı olarak burada kusma ya da telafi davranışı yoktur.
Yalnızlık, sevgisizlik, değersizlik duyguları en temel tetikleyicilerdir. Yeme, burada adeta duygusal bir doldurma eylemidir.
Psikolojik Alt Yapı
Yeme bozuklukları, genellikle şu psikolojik süreçlerin sonucu olarak ortaya çıkar:
- Duygusal ihmal: Duygularına çocukken alan bulamayan birey, duygularını tanıyamaz, ifade edemez.
- Sevgiyle koşullandırılmış başarı: “Zayıfsan sevilirsin”, “Mükemmel olursan kabul edilirsin.”
- Beden algısında bozulma: Kendini gerçek dışı biçimde büyük ya da çirkin görme.
- Travmalar: Fiziksel/duygusal istismar, zorbalık, alay edilme
- Aile içi kontrolcü yapı: Bireyin kendi sınırlarının gelişmesine izin verilmemesi
Beden burada bir savaş alanına dönüşür. Aslında kişi, görünüşüyle değil; bastırdığı duygularla, çocukken alamadığı sevgiyle, ifade edemediği öfkeyle savaşıyordur.
Terapi Sürecinde Neler Olur?
Terapide amaç sadece yeme düzenini değiştirmek değil, o düzenin arkasındaki psikolojik dünyayı anlamak ve dönüştürmektir.
- Kişi, bedenini “düşman” olarak görmekten vazgeçer.
- Yeme davranışıyla bağlantılı duygusal tetikleyiciler tanımlanır.
- “Zayıfsam değerliyim” gibi içselleşmiş inançlar sorgulanır.
- Suçluluk, utanç, kontrol duygusu fark edilir.
- Beden algısı yavaşça dönüşür.
- Kişi, yalnızca ne yediğini değil, neden yediğini anlamaya başlar.
Terapist, bu süreçte danışanın kendine yönelttiği sert sesi fark etmesine, yavaş yavaş o sesi yumuşatmasına ve yerine daha şefkatli bir iç sesi koymasına eşlik eder. Bu kolay bir süreç değildir, ama mümkün bir iyileşmedir.
Yeme bozuklukları bir “beden sorunu” gibi görünse de aslında bir benlik çığlığıdır. Kilo, sadece görünen kısmıdır. Altında kendini ifade edemeyen, görülmeyen, sevilmediğini düşünen, kontrol etmeye çalışan bir zihin ve kalp vardır.
Hiçbir beden, değerin ölçüsü değildir.
Hiçbir tartı, kim olduğunu söyleyemez.
Ve iyileşmek, görünmeyen yaraları fark etmekle başlar.
Bir yanıt yazın